bugün
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı42
- dokunmaya kıyamadan sevmek15
- iran cumhurbaşkanının helikopter kazası10
- anın görüntüsü23
- mert hakan yandaş13
- alex de souza12
- karıya kıza doymuş erkek25
- arda güler13
- manitayla yapılacaklar12
- erkeklerin hep fotoğraf istemesi18
- 19 mayıs atatürk ü anma gençlik ve spor bayramı10
- bik bik'in cinsiyeti14
- ninja turtles lar nasıl para kazanıyor11
- bir erkekten duyulabilecek en güzel söz12
- karın gözünün önünde biriyle olursa büyü bozulur9
- bir gün önce tanışılan kızın yazlığa davet etmesi16
- gulmekicinyaratilmis8
- travestilerin genelde kürt olması14
- kadınlar olarak erkeklerle sevişmiyoruz19
- üstteki yazarın yaşını tahmin etmek20
- sık sık aldığınız iltifatlar15
- çok üzgünüm sözlük8
- insanlara olan inancınızı ne zaman kaybettiniz11
- icardi190510
- erkolar kapatılsın11
- aşık olmadan sevişmek9
- mühendis erkeklerin genel özellikleri16
- nervio8
- türklerin çok kolay devlet kurması9
- tc'yi atatürk değil ingiliz ve yahudiler kurmuştur31
- kötü gününde sevdiğine mi gidersin seni sevene mi14
- insan olmaya ceyrek kala13
- etine dolgun kız8
- fatih terim9
- taktik verin15
- çocuğunuzu özel okulda okutur musunuz22
- gecenin şarkısı10
- icardi1905 adamdır12
- muharrem ince'nin diyanet kapatılsın mı anketi10
- türklerin ingilizce konuşamama nedenleri9
- her türk vatandaşına türkiye gezisi12
- avrupanın zenginliğini hırsızlığa borçlu olması14
- sizi cuma saflarında göremedim sözlük10
- risale i nur21
- en çok yaşamak istenilen şehir10
- selahattin demirtaş10
- allaha küfür etmek10
- türklerden adam çıkmaması12
- bir müslüman olarak filistin benim meselem değil16
- ruh varsa neden görünmüyor13
entry'ler (218)
Dünyanın en overrated filmi bence. Senaryo oldukça zayıftı ve reel hayattan çok uzaktı. (Tony montana'nın mafyada çok çabuk yükselmesi, çatışma sahneleri vs.) izlerken klasik bir yeşilçam filmi izliyormuş hissine kapıldım. Yanlış hatırlamıyorsam senarist (bkz: oliver stone) du galiba.
Ama al pacino'nun oyunculuğu olağanüstü idi. Sırf bu yüzden bile, 170 dakika olmasına rağmen, izlenebilir.
Ama al pacino'nun oyunculuğu olağanüstü idi. Sırf bu yüzden bile, 170 dakika olmasına rağmen, izlenebilir.
Türk dizilerinin kalitesizliklerini gösteren bir dizi daha. Oyunculuktan anlamam ama senaryo ve kurgunun kötü olduğu bariz bir gerçek.
Çoğu kimse tarafından yanlış anlaşılan pragmatik düşünce sistemi. şöyle ki, çoğu çoğu kişi machiavelli'nin " amaca giden her yol mübahtır" minvalindeki düşüncesini, genel bir düşünce olarak görüyor. Oysa ki machiavelli bu düşünceyi sadece devlet işlerinde, özellikle de uluslararası ilişkilerde kullanmak üzere öğütlüyor.
Machiavelli'yi anlamak için biraz da dönemin italya'sının durumunu anlamak gerekli sanırım. O dönemde italya prensliklere ayrılmış ve birbirleri ile mücadele içindeydiler. Ve bu da yetmezmiş gibi bir de fransa ve ispanya tehlikesi vardı başlarında. Dolayısıyla o dönemde bir prensin, krallığını ve tebaasını koruması için "ahlakçı" değil de "gerçekçi" ve "pragmatist" olması gerekli idi. Olayı bir de böyle okumlamak gerekli.
Machiavelli'yi anlamak için biraz da dönemin italya'sının durumunu anlamak gerekli sanırım. O dönemde italya prensliklere ayrılmış ve birbirleri ile mücadele içindeydiler. Ve bu da yetmezmiş gibi bir de fransa ve ispanya tehlikesi vardı başlarında. Dolayısıyla o dönemde bir prensin, krallığını ve tebaasını koruması için "ahlakçı" değil de "gerçekçi" ve "pragmatist" olması gerekli idi. Olayı bir de böyle okumlamak gerekli.
ingliz devlet adamı ve yazar. utopia kitabının yazarıdır. ingiliz hükümetinde önemli görevler almıştır. ama kilisenin, krala bağlanmasına karşı çıkması ve protestan düşünceyi eleştirmesi sonucu gözden düşmüş. Görevleri elinden alınmış ve 1535'te idam edilmiştir.
More, utopia adlı kitabında belirttiği gibi dönemin sosyal ve siyasal yaşantısından rahatsızdı. Döneminin kötülüklerinin ana sebebi olarak "özel mülkiyeti" görüyordu. Devlete tamamen karşı değildi. Anarşist veya sosyalist değil komünistti. Bunu utopia adlı eserinde rahatlıkla görebiliriz.
More, utopia adlı kitabında belirttiği gibi dönemin sosyal ve siyasal yaşantısından rahatsızdı. Döneminin kötülüklerinin ana sebebi olarak "özel mülkiyeti" görüyordu. Devlete tamamen karşı değildi. Anarşist veya sosyalist değil komünistti. Bunu utopia adlı eserinde rahatlıkla görebiliriz.
ingiliz yazar ve devlet adamı Thomas more'un, yaşadığı dönemin sosyal ve siyasal hayatının ne kadar kötü ve ahlaksız olduğunu göstermek için yazdığı eseridir.
kitap önce raphael adlı bir denizcinin ağzından dönemin ingiltere'sinin bir eleştirisi olarak başlıyor. Raphael, sonrasında ise "utopia"yı anlatmaya başlıyor. Utopia'nın güzelliklerini anlatırken, kıta avrupasının kötü yönlerini ortaya koyuyor.
Utopia'da kusursuz bir düzen var. Bu düzenin sağlayıcısı; "ortak mülkiyet". Utopia'da hiçkimsenin özel mülkiyeti yok. Tüm mallar ve eşyalar herkesin kullanımına açık. Öyle ki, evlerin kapısı bile yok. Utopia 54 şehirden oluşuyor ve başkent hariç hepsinin düzeni aynı. Utopia'da makamlar ve mevkiler sınırlı. Çok az sayıda yönetici var ve bunlar kısa süreliğine halk tarafından seçiliyor.
More, tüm sorunların ve insanların kötü duygularının sebebi olarak "özel mülkiyeti" görüyor. Utopia'da özel mülkiyetin olmadığı bir toplumun ne kadar mutlu ve huzurlu olacağını kanıtlamağa çalışıyor.
kitap önce raphael adlı bir denizcinin ağzından dönemin ingiltere'sinin bir eleştirisi olarak başlıyor. Raphael, sonrasında ise "utopia"yı anlatmaya başlıyor. Utopia'nın güzelliklerini anlatırken, kıta avrupasının kötü yönlerini ortaya koyuyor.
Utopia'da kusursuz bir düzen var. Bu düzenin sağlayıcısı; "ortak mülkiyet". Utopia'da hiçkimsenin özel mülkiyeti yok. Tüm mallar ve eşyalar herkesin kullanımına açık. Öyle ki, evlerin kapısı bile yok. Utopia 54 şehirden oluşuyor ve başkent hariç hepsinin düzeni aynı. Utopia'da makamlar ve mevkiler sınırlı. Çok az sayıda yönetici var ve bunlar kısa süreliğine halk tarafından seçiliyor.
More, tüm sorunların ve insanların kötü duygularının sebebi olarak "özel mülkiyeti" görüyor. Utopia'da özel mülkiyetin olmadığı bir toplumun ne kadar mutlu ve huzurlu olacağını kanıtlamağa çalışıyor.
Kızları kezo, erkekleri onlardan daha kezo ruhlu olan yarışma. Ama kızlarda bir kaşar çekiciliği yok değil hanny.
(bkz: missing)
(bkz: çocuğu veren allah rızkını da verir) minvalindeki teoridir.
ingiliz klasik iktisatçı ve filozoftur. Dış ticaret ve dış ticaret dengesi hakkındaki görüşleri evrensel ve hâlâ etkilidir. Serbest ticaret ve adam smith gibi "uzmanlaşmadan" yanadır.uluslararası Ticaretin, zamanındaki aksi düşüncelere rağmen, ülkelerin yararına olduğu görüşünü benimsemiştir. Ayrıca tefekkür üzerinde de çalışmalar yapmış ve kitaplar yazmıştır.
Nüfus artışının geometrik (1,2,4,8), yiyecek arzının ise aritmetik (1,2,3,4) olarak artacağı temeline dayanır. Bunun sonucu olarak üretim, tüketimi karşılamaya yetemeyecektir. Buna göre yiyecek arzı talepten az olacağına göre, uzun vadede insanlar kıtlıklarla boğuşacaktır. ama gelişen teknoloji malthus'u haksız çıkarmış. Teknolojinin gelişimine paralel olarak hem nüfus ve ortalama yaşam süresi artmış hem de yiyecek üretiminde inanılmaz bir verim artışı gerçekleşmiştir. Böylece arz, her zaman talebi karşılamıştır.
Atatürk, makyavelli'nin eline su dökemez. Bu yüzden saçma versus.
"Bir başkasının güçlenmesine izin verme bu senin zararına olur."
"iyi bir prens halkını daima kendine muhtaç bırakmalıdır,yoksa iktidarı kaybeder."
"sakıngan olmaktansa atılgan olmak daha iyidir zira talih dişidir, ona egemen olmak için sert davranmak ve dövmek gerekir." Düşüncelerinin sahibi yazar.
"iyi bir prens halkını daima kendine muhtaç bırakmalıdır,yoksa iktidarı kaybeder."
"sakıngan olmaktansa atılgan olmak daha iyidir zira talih dişidir, ona egemen olmak için sert davranmak ve dövmek gerekir." Düşüncelerinin sahibi yazar.
"nihayet eve gelmiştik. Ani bir hareketle kucağıma alıp, odaya götürdüm. Çekyata yatırıp, üstüne çıktım. Bi süre böyle altlı üstlü seviştik. Sonra oral seks yapmasını teklif ettim. Hayır dedi olmaz dedi. Daha önce hiç oral seks yapmadığını hatta penis görmediğini söyledi. Ben de benimki penis değil yarr*k diyerek onun heyecanını biraz hafifletim. Açıkçası bakire olduğunu öğrenemem beni daha çok şehvetlendirdi. Külodunu sıyırıp, gidip gelmeye başladım. Yarım saat gidip geldim kızdan kan gelmedi. Meğerse bakire değilmiş. E hani penis görmemiştin dedim. Onlar penis değil yarr*aktı ahaha dedi. Bi posta daha kaydım buna."
"kürdistanı yönetmek, onu kurmaktan daha zordur." micheal foucault
Adam gibi adamdır. Bugün evlenmeden sex eden bayanın evlenince de gözü dışarda olur. Doyumsuz olur evlenmeden sex eden bayanlar. Töbe bismillah uzak durmak lazım böylelerinden. Şeytan bunlar şeytan.
Voleybol oynarken ayaklarının dibine manşetlik top atın; eğer manşet vurmaya çalışmazsa bakiredir, ama eğer eğilip manşet vurursa bakire değildir,
Beni derinden yaralayan olayların zuhur etmesine sebebiyet veren zehirdir.
Güneşin tüm cömertliğiyle parladığı ama insanın kemiklerine kadar işleyen bir soğun olduğu bir mart gününde; kütüphanede 2 hafta sonra başlayacak vize sınavlarıma çalışıyordum. Zira yaz için planlarım vardı ve bu planlarımı gerçekleştirmek için bütlere kalmam gerekiyordu. Yazın isteyeceğim son şey; sıcak haziran ayında bütlere girmekti.
insanın kafasını allak bullak eden "siyasal düşünceler tarihi" dersine çalışıyordum. Kafamda adeta arılar vızıldıyor, sinekler uçuşuyordu. Mola vermeye karar verdim ve sigara içmek için dışarı çıktım. Camel'ı yaktım ve içindeki onlarca zehirli maddeyi umursamadan içime çektim. O anda yanıma çok hoş bir kokusu olan esmer bir bayan geldi. – Ateşinizi kullanabilir miyim? diye sordu. Cebimden çakmağı çıkarttım, mentollü parlıamentini yaktım. Teşekkür ederim dedi ben de rica ederim dedim. Üstünde deri ceket vardı ve altına da dapdar bir kot pantolon giymişti. Daracık pantolonu yüzünden dolgun kalçaları ortadaydı.
Utangaç bir kişilik yapısına sahip olduğum için bayanla konuşmaya cesaret edemedim. Biraz da kalçaları büyülemişti beni, o dolgun kalçalardan başka bir şey aklıma gelmiyordu. Sigarasını bitirip içeri girdi.ardından ben de içeri girdim. Masama oturdum, bir de ne göreyim? Tam karşımda o dolgun kalçaların sahibi bayan vardı. Artık zaten az olan çalışma isteğim tamamen bitmişti. Zira karşımdaki bu şaheserden, bu güzellikten başka birşey düşünemiyordum. Onu izliyordum. Aniden farkettim ki bu bayan liseden arkadaşım gülten'le aynı bölümdeydi. Bu durum beni çok sevindirmişti. Âdeta uçmaya yeni başlamış bir kelebek kadar sevinçliydim.
Hemen Liseden arkadaşım gülten'e vatsapdan mesaj attım. Hal hatır sorduktan sonra sadede geldim. Karşımda oturan bayanın fotoğrafını gizlice çekip yolladım. Bu bayanı tanıyor musun dedim. "evet tanıyorum. adı sevda. bölümden en yakın arkadaşım. hayırdır noldu?" dedi. Durumu anlattım. Kısacası bu bayandan çok feci şekilde hoşlandığımı söyledim. Erkek arkadaşı olup olmadığını sordum. Gülten de "sevdanın erkek arkadaşı yok ama ikiniz arasında birşey olması imkansız" dedi. Gülten'nin bu sözleri karşısında âdeta şok olmuştum. Neden olamayacağını söyledim ama gülten beni tatmin edecek bir cevap vermedi. Ama ben kolay pes edecek değildim.
Haftalar haftaları kovaladı. Vizeler gelip geçti. Artık nisanın sonuna gelmiştik. Facebook da takılırken gülten'in doğum günün yaklaştığını öğrendim. Bu benim için fırsat olabilirdi. Gülten'e mesaj attım, doğum günün yaklaşıyor birşeyler yapar mıyız? içer miyiz?, babında. "evet, Parti vereceğim bizim evde içkili falan. muhakkak gel" dedi bana. Ben de sevdayı göreceğim diye adeta havalara uçmuştum. Daha üç gün olmasına rağmen ne giyeceğimi düşünmeye başlamıştım bile...
O büyük gün gelip çattı sonunda. O gün çok şıktım, âdeta kırmızı halıda yürüyen hollywood starları gibiydim. Gülten'in evine geldim, kapıyı çaldım. Kapıyı bana sevda açtı. Üstünde kıpkırmızı, vücudunun tüm hatlarını sergileyen, çok hoş bir elbise vardı. Âdeta büyülenmiştim. Selam verdim, hal hatır sordum. Sevda ile tanışmıştım artık.
Saat 12 ye geliyordu artık, neredeyse herkes gülten'in doğum gününü kutlayıp gitmişti. Gülten son arkadaşlarını uğurlarken, benle sevda odada yalnız kalmış bir yandan bomonti içiyor bir yandan da yabancı müzik eşliğinde sohbet ediyorduk. Gülten arkadaşlarını uğurlayıp, odaya geldi. Ben, gülten'e; bu hâlde eve gidemeyeceğimi, mahsuru yoksa bu gece burada kalıp kalamayacağımı sordum. Gülten de mezhebi geniş bir insan olduğu için "tabi kalabilirsin sormana bile gerek yok" dedi.
Saat gece 2 ye geliyordu ve biz hâlâ içiyorduk. Ben, gülten ve sevda... Biralarımız bitmişti ama biz henüz içmeye doyamamıştık. Gülten dolapta bira olduğunu söyledi ve sevda ile beraber getirmeye gittiler. Aradan bi 15 dakika geçmesine rağmen mutfaktan gelmediler ve sesleri de çıkmıyordu. Telâşlandım, onlara bakmak için mutfağa doğru yöneldim.
Mutfak kapısından girdiğim anda gördüğüm manzara karşısında âdeta beynimden vurulmuşa döndüm... Sevda ile gülten mutfağın zeminine yatmış birbirlerini âdeta zifaf gecesine giren çiftler gibi elliyor ve öpüşüyorlardı. Gördüğüm manzara karşında acıklı bir "haaaaaayyyyyyıııırrrrrrr" nidası patlattım. Gülten ile sevda aniden irkilip, birbirlerinin ruju ile kıpkırmızı olmuş yüzleri ve utanç dolu gözleriyle bana bakıyorlardı. Bunu bana nasıl yaparsınız diye sordum. Gülten "seni kırmak istemeyiz ama bizim tercihimiz bu. Biz lezbiyeniz" dedi. Bu kadar rahat söyleyebiliyordu lezbiyen olduğunu, utanma arlanma hayâ edep kalmamıştı bu ruhunu şeytana satan bayanlarda.
Ceketimi alıp evden çıktım, bir bankta sabaha kadar bu elim olayı düşünüp dertlendim. Ve hayatımın geri kalanını bu ahlaksızlıkları yapanlarla savaşmak için mücadele etmeye karar verdim.
Güneşin tüm cömertliğiyle parladığı ama insanın kemiklerine kadar işleyen bir soğun olduğu bir mart gününde; kütüphanede 2 hafta sonra başlayacak vize sınavlarıma çalışıyordum. Zira yaz için planlarım vardı ve bu planlarımı gerçekleştirmek için bütlere kalmam gerekiyordu. Yazın isteyeceğim son şey; sıcak haziran ayında bütlere girmekti.
insanın kafasını allak bullak eden "siyasal düşünceler tarihi" dersine çalışıyordum. Kafamda adeta arılar vızıldıyor, sinekler uçuşuyordu. Mola vermeye karar verdim ve sigara içmek için dışarı çıktım. Camel'ı yaktım ve içindeki onlarca zehirli maddeyi umursamadan içime çektim. O anda yanıma çok hoş bir kokusu olan esmer bir bayan geldi. – Ateşinizi kullanabilir miyim? diye sordu. Cebimden çakmağı çıkarttım, mentollü parlıamentini yaktım. Teşekkür ederim dedi ben de rica ederim dedim. Üstünde deri ceket vardı ve altına da dapdar bir kot pantolon giymişti. Daracık pantolonu yüzünden dolgun kalçaları ortadaydı.
Utangaç bir kişilik yapısına sahip olduğum için bayanla konuşmaya cesaret edemedim. Biraz da kalçaları büyülemişti beni, o dolgun kalçalardan başka bir şey aklıma gelmiyordu. Sigarasını bitirip içeri girdi.ardından ben de içeri girdim. Masama oturdum, bir de ne göreyim? Tam karşımda o dolgun kalçaların sahibi bayan vardı. Artık zaten az olan çalışma isteğim tamamen bitmişti. Zira karşımdaki bu şaheserden, bu güzellikten başka birşey düşünemiyordum. Onu izliyordum. Aniden farkettim ki bu bayan liseden arkadaşım gülten'le aynı bölümdeydi. Bu durum beni çok sevindirmişti. Âdeta uçmaya yeni başlamış bir kelebek kadar sevinçliydim.
Hemen Liseden arkadaşım gülten'e vatsapdan mesaj attım. Hal hatır sorduktan sonra sadede geldim. Karşımda oturan bayanın fotoğrafını gizlice çekip yolladım. Bu bayanı tanıyor musun dedim. "evet tanıyorum. adı sevda. bölümden en yakın arkadaşım. hayırdır noldu?" dedi. Durumu anlattım. Kısacası bu bayandan çok feci şekilde hoşlandığımı söyledim. Erkek arkadaşı olup olmadığını sordum. Gülten de "sevdanın erkek arkadaşı yok ama ikiniz arasında birşey olması imkansız" dedi. Gülten'nin bu sözleri karşısında âdeta şok olmuştum. Neden olamayacağını söyledim ama gülten beni tatmin edecek bir cevap vermedi. Ama ben kolay pes edecek değildim.
Haftalar haftaları kovaladı. Vizeler gelip geçti. Artık nisanın sonuna gelmiştik. Facebook da takılırken gülten'in doğum günün yaklaştığını öğrendim. Bu benim için fırsat olabilirdi. Gülten'e mesaj attım, doğum günün yaklaşıyor birşeyler yapar mıyız? içer miyiz?, babında. "evet, Parti vereceğim bizim evde içkili falan. muhakkak gel" dedi bana. Ben de sevdayı göreceğim diye adeta havalara uçmuştum. Daha üç gün olmasına rağmen ne giyeceğimi düşünmeye başlamıştım bile...
O büyük gün gelip çattı sonunda. O gün çok şıktım, âdeta kırmızı halıda yürüyen hollywood starları gibiydim. Gülten'in evine geldim, kapıyı çaldım. Kapıyı bana sevda açtı. Üstünde kıpkırmızı, vücudunun tüm hatlarını sergileyen, çok hoş bir elbise vardı. Âdeta büyülenmiştim. Selam verdim, hal hatır sordum. Sevda ile tanışmıştım artık.
Saat 12 ye geliyordu artık, neredeyse herkes gülten'in doğum gününü kutlayıp gitmişti. Gülten son arkadaşlarını uğurlarken, benle sevda odada yalnız kalmış bir yandan bomonti içiyor bir yandan da yabancı müzik eşliğinde sohbet ediyorduk. Gülten arkadaşlarını uğurlayıp, odaya geldi. Ben, gülten'e; bu hâlde eve gidemeyeceğimi, mahsuru yoksa bu gece burada kalıp kalamayacağımı sordum. Gülten de mezhebi geniş bir insan olduğu için "tabi kalabilirsin sormana bile gerek yok" dedi.
Saat gece 2 ye geliyordu ve biz hâlâ içiyorduk. Ben, gülten ve sevda... Biralarımız bitmişti ama biz henüz içmeye doyamamıştık. Gülten dolapta bira olduğunu söyledi ve sevda ile beraber getirmeye gittiler. Aradan bi 15 dakika geçmesine rağmen mutfaktan gelmediler ve sesleri de çıkmıyordu. Telâşlandım, onlara bakmak için mutfağa doğru yöneldim.
Mutfak kapısından girdiğim anda gördüğüm manzara karşısında âdeta beynimden vurulmuşa döndüm... Sevda ile gülten mutfağın zeminine yatmış birbirlerini âdeta zifaf gecesine giren çiftler gibi elliyor ve öpüşüyorlardı. Gördüğüm manzara karşında acıklı bir "haaaaaayyyyyyıııırrrrrrr" nidası patlattım. Gülten ile sevda aniden irkilip, birbirlerinin ruju ile kıpkırmızı olmuş yüzleri ve utanç dolu gözleriyle bana bakıyorlardı. Bunu bana nasıl yaparsınız diye sordum. Gülten "seni kırmak istemeyiz ama bizim tercihimiz bu. Biz lezbiyeniz" dedi. Bu kadar rahat söyleyebiliyordu lezbiyen olduğunu, utanma arlanma hayâ edep kalmamıştı bu ruhunu şeytana satan bayanlarda.
Ceketimi alıp evden çıktım, bir bankta sabaha kadar bu elim olayı düşünüp dertlendim. Ve hayatımın geri kalanını bu ahlaksızlıkları yapanlarla savaşmak için mücadele etmeye karar verdim.
Sürekli "neeeiymiiişş" diye tepki verir ve kelimelerin yerini değiştirerek şaşkınlıklarını belirtirler. Özlerinde iyi çocuklardır. Çaya bayılırlar. Genelde akp ye, yerelde saadete oy verirler.
Tapelerden anlaşıldığı üzere başbakanın evinde paralar vardı. Peki niçin vardı? Parelel yapının dediği gibi yolsuzluk paraları değildi onlar. O paralar başbakanımızın yurtdışındaki zenginlerden topladığı ve ülkeye hizmet için harcanacak paralardı. O paralarla duble yollar, metrolar, hastaneler yapılacaktı.
Ama bu paralel yapı milli iradeye darbe yapmak için böyle iftiralar attı ustaya. Ama bu millet bu oyunlara gelmedi gelmez. Bu böyle biline. Ustaya güvenimiz tam hedef 2023.
Ama bu paralel yapı milli iradeye darbe yapmak için böyle iftiralar attı ustaya. Ama bu millet bu oyunlara gelmedi gelmez. Bu böyle biline. Ustaya güvenimiz tam hedef 2023.
Yeni akp'li vasat devrimci.